Geçtiğimiz günlerde Gümüşhane Üniversitesi Rektörlüğüne Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Rektör olarak atanan Prof. Dr. Oktay Yıldız hocamızın Gümüşhane’ye gelerek görevi devralmasını ve Gümüşhane özelinde duyulan teveccüh ve beklentileri “Yürüyen Kazanacak” başlıklı yazımda dile getirmiştim.
Sayın Rektör Yıldız’ın üniversitede ilk icraatlarından olan A takımını belirlemesi ve Valilik ziyareti ile başlayan protokol ziyaretlerini de sayfama taşımıştım. Geleceğe dair kendilerinden büyük umutlar ve beklentilerin olduğu bir dönemde getirildikleri görevde ilk icraatına “Yanlış anahtar ile doğru kilit açılmaz” demek istiyorum.
Sayın Rektörümüzün görevi devralmaya geldiği ilk gün Gümüşhane Üniversitesi’nin birçok salonu, Kongre ve Kültür Merkezi bulunmasına rağmen devir-teslim töreni senato toplantı salonunda yapıldı. Salonun küçük olması ve törene katılanların kalabalık olması beraberinde izdihamı da getirdi. Sayın Rektör beyin devir-teslim töreni ile ilgili basında yazılanlardan da anlaşılacağı gibi kalabalık ziyaretçilerin olacağı belliydi. Tören saatinden önce sosyal tesisler ve rektörlük binası önünde onlarca insanın hava muhalefetine rağmen toplandığı görülmekteydi. Eski yönetim ve ekibinin buna karşı bir önlem almayışı da manidardı. Eski yönetimin katı tavırlarını sürdürdüklerini, rektörlük makamının ve binasının adeta kendilerinin olduğunu mu göstermek istediler? Bilinmez. Bu tutum ve tavrı da hoş karşılamadığımı belirtmek istiyorum. Basiret ve izan yoksunu mu diyelim, tecrübesizlik mi diyelim! Yaşandı geçti mi? diyelim bilemiyorum. Umudumuz odur ki bundan sonra bu keşmekeşlerin yaşanmamasıdır.
Önceki yazımda dikkat çektiğim bazı hususların yanı sıra 8 yılı aşkın sürede eski rektörü bir kere eleştirip, beş defa savunan kesimlerin şimdi ise “gidene kınayı, gelene romayı yakarım” tarzı yaklaşımlarını da vicdanları kuru, susuz çöle dönmemiş insanların takdirine bırakıyorum.
Merhum Şair Arif Nihat Asya’nın “Biz, kısık sesleriz… Minareleri sen ezansız bırakma Allah’ım! Ya çağır şurada bal yapanlarını, ya kovansız bırakma Allah’ım!” dizelerinden, aldığım eğitimden ve benimsediğim ilkelerden hareketle; yapılanı analiz etmenin yanı sıra, yanlışa da yanlış demek gibi bir sorumluluğum olduğuna inanıyorum.
Devir-teslim töreni tabiri caizse tam bir umursamazlık örneğiydi. Maziden atiye yürüyen üniversitenin atlattığı büyük badireler ve yaşanmışlıklar sonucunda kapanan bir dönemin ardından yeni Rektör beyi bu göreve layık gören Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle, ‘’Biz bu millete efendi olmaya değil, bu millete hizmetkar olmaya geldik. Biz bu dünyada milletin gücünün üzerinde bir güç görmedik, tanımadık.’’ ifadeleri doğrultusunda Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rektör atamalarını yaklaşık üç ay gecikmeli olarak yaptığı ortadadır.
Sayın Rektörümüz ise A takımını kurarken üç gün dahi beklemeyerek görevi devralır, almaz aynı gün rektör yardımcılıklarına atama yapması acele ile verilmiş ya da önceden söz verilmiş atamalar olduğu kamuoyunda dillendirilmektedir.
Eskilerin deyimiyle “Eskiye rağbet olsaydı, bit pazarına nur yağardı.” Yardımcı olarak atananların dününe, önceki görevlerine ve yaptıklarına bakılmaksızın kurumda onlarca liyakatli, deneyimli ve yetkinliğe sahip akademisyen bulunmasına rağmen her fırsatta yeni bir oluşumun tüm buluşmalarında ve toplantılarında ki karelerde yer alan Prof. Dr. Sayın ŞAHİN hocanın rektör yardımcısı olarak göreve getirilmesi kapsayıcı ve şeffaf yönetim anlayışı ile çeliştiğini de belirtmeliyim.
Üniversite içinde profesör unvanı ile birkaç fakülte değiştirdiği söylenen dekan beyin eşi, yeni profesör Sayın ÇAM hocanın rektör yardımcısı yapılması ise eleştirilerin odağı oldu.
Üniversitenin üçüncü rektör yardımcısının üniversite profesörlerinden mi yoksa üniversite dışından başka bir yerden mi getirileceği ve rektör yardımcısının kim olacağı kamuoyunda merakla bekleniyor.
Doğru kilit, doğru anahtar ile açılır. Yanlış anahtar nasıl takılırsa takılsın, kilidi açamaz. Aksine kilide zarar verir. Bir eleştiri olarak! Sayın Rektör beyi protokol ziyaretlerine yönlendirenler varsa, bunlar kimler? Sayın Rektör beyin ilk protokol ziyaretinde Sayın Vali beyi ziyaret etmesi çok uygun bir tutumdu! Ancak kendilerine henüz gelmemiş ya da gelememiş üst düzey yöneticilere yeterli zaman tanınmadan ziyaretlerde bulunulması ilk defa karşılaşılmış bir durum olarak algılandı. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.
Üstad N. Fazıl KISAKÜREK’in Sakarya Türküsü’nde; ‘’İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.’’… ‘’Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..’’ dizelerinin ışığında dizüstü çok sürünen üniversitem bu gidişle ayağa kalkabilecek mi? Lafa bakılmaz, ainesi iştir kişinin. Eleştiri kültürüne tahammül edilmesi! Düşünce özgürlüğünün önü kesilmemesi temennisiyle şimdiden söylemeliyim ki! Dünü kaybettik. Bugün bitiyor. Yarını ise kaybetmemeliyiz. Eski yönetimin parçası olanların, eski rektörü önce yalnızlaştırıp, yanlışa sürükleyerek kendilerine alan açanların, yeni Rektör bey için de aynı yönteme başvuracaklarını düşünüyorum.
Günün sonunda devir teslim yapıldıktan sonra bu güzide kurumu bu hale getiren, kurumu içine düşürdüğü derin çukura rağmen eski rektörün kurumun aracıyla il dışına gönderilmesi de gözlerden kaçmadı. O vakit devletin aracı herkese hizmet edebilir. Herkesi istediği yere bırakabilir! anlamı çıkıyor. Yapılan tasarruf tedbirlerine de aykırı bir durumdu. Kaldı ki Sayın ZEYBEK bey yıllardır günübirlik devletin aracını sür bakalım! rota nereye? şeklinde kullandığı, hatta etrafındaki başkalarına da yıllarca kullandırdığı iddia ediliyor. Eski rektör üniversitenin kadrolu personeli bile değilken kendisine bu şekilde davranılması fikri kimin eseriydi? Üniversitenin kadrolu personellerinden böylesi bir talep geldiğinde nasıl bir yol izlenecek? İsteyen herkes kamu aracını şahsi işlerinde kullanabilecek mi? Kurucu rektör hoca İhsan Günaydın’ın görevi Sayın Zeybek’e devrettiği zaman kendi arkadaşları tarafından alınarak kendi görev yerine götürüldüğü de toplumda dile getirilmektedir.
Sayın hocam, siz yenisiniz. “Şimdi yeni şeyler yapma, yeni şeyler söyleme vaktidir.” Amacım bazı hususları dile getirmek; hiçbir kimseyi veya bir kesimi suçlamak ve zan altında bırakmak değildir.
Son olarak: Çok beğendiği Şam işi bir kilimi Hz. Aişe’nin evinde gördüğünde, “Korkarım ki müminleri bu dünya merakı yakacak” diyen Hz. Ömer’in hassasiyetinin unutulmaması dileğimle yazılarımın devamını takipte kalınız. Saygı ve hürmetlerimle.