“1 Mayıs Türkiye’de hiçbir zaman bayram değil aksine hep gösterilere sahne olan, çekişmenin, kavganın had safhada olduğu bir gün olarak geçiyor” diyen BTP lideri, “Bunun temelinde ne var? Sendikalar, işçiler Taksim’i istiyor, hükümet vermiyor. Ne olur işçiler Taksim’e çıksa, ne zararı var? Hiçbir zararı yok ama kayıkçı kavgası, yani ‘çıkamaz – çıkmayacak’ anlayışıyla Taksim’e izin verilmiyor. Kıbrıs’ın verilmesinde bile bir mahsur görmeyen iktidar, Taksim’in işçilere verilmesinde mahsur görüyor. Bu da iktidarın enteresan bir paradoksu” ifadelerini kullandı.
“İşçilerin polis dövmek gibi bir derdi mi var?”
İstanbul Saraçhane’de bir grubun polise saldırmasını da eleştiren BTP lideri şunları söyledi; “Türkiye’de işçiler haklarını elde etmek için bir şeyler yapabilirler, gösteri yapabilirler, tamam da işçilerin polis dövmek gibi bir isteği mi var? Orada toplanan grup polise saldırıda bulunuyor. Türkiye’deki bütün işçilere soralım; polis dövmek mi istiyorlar, olayların gergin olmasını mı istiyorlar? Dolayısıyla yapılan eylemle talepler farklı, böyle bir şeyin olduğunu gözlemliyoruz. Bu gergin ortam ülkemiz için riskli bir durum. Gerilim iki tarafın da istediği bir şey aslında. Türkiye iki partili sisteme oturtulmuş olsun isteniyor. Bir tarafını iktidar temsil etsin, bir tarafını muhalefet temsil etsin isteniyor. Bu iki görüş arasında kavgalar, gerginlikler devam etsin gibi bir beklenti var. Dolayısıyla iktidar sürekli muhalefetin istediği şeylere set çekiyor, muhalefet de bunları elde etmek için gerginlik oluşturuyor. Günün sonunda kazanan kim? Kazanan hiç kimse!”
“Madenler peşkeş çekilirken hiç kimse bir şey söylemiyor”
“İşçiler Taksim’e çıksa ve miting yapsa bunun iktidara zararı ne, hiçbir şey! Peki bunun işçiye faydası ne, bu da hiçbir şey!” diyen Hüseyin Baş şu ifadeleri kullandı; “Madenler peşkeş çekilirken hiç kimse bir şey söylemiyor, fabrikalar özelleştiriliyor, kapatılıyor, binlerce işçi işsiz kalıyor kimse bir şey söylemiyor. Nitekim buna karşı muhalefet partililerinin de bir şeyi yok. Bundan gayet mutlular, ‘evet özelleştirme yapmak durumundayız’ gibi bir düşüncesi var muhalefet partilerinin. Muhalefetin, ‘biz kaynaklarımızı kullanamayız veya bizim ülkemizde maden yoktur dolayısıyla bu madenleri işletemeyiz veya işletmesi için yabancılara verebiliriz’ görüşüyle ilgili muhalefetin bir kavgası, bir gürültüsü yok.”
“Sendikaların işçi haklarını aramak diye bir derdi yok”
Sendikaların tavrını da eleştiren Hüseyin Baş, “Türkiye’de işçi haklarını arama diye bir gündem yok. İşçilerin haklarının teslim edilmesi diye Türkiye’de bir gündem yok. Sendikalar var ama ‘işçilerin haklarını temsil edelim’ diye bir gündemleri yok. Bugün iktidara yakın sendika var, muhalefete yakın sendika var. İşçileri bile sendikalar yoluyla ikiye böldüler. Birisi iktidarın sözcülüğünü yapıyor, diğeri muhalefetin sözcülüğünü yapıyor. Oradan iktidara ve muhalefete insan taşımakla meşguller, oy taşımakla meşguller. Başka bir gündemleri, başka bir dertleri yok” dedi.
Asgari ücret görüşmeleri nasıl yürüyor?
Asgari ücret gündemini de değerlendiren Hüseyin Baş, “Asgari ücret görüşmeleri nasıl yürüyor? Şöyle yürüyor adeta; geliyor işveren diyor ki ‘ne vereyim abime?’ O da ‘ne verirsin bana’ diyor. ‘Ne vereyim abime – ne verirsin bana’ derken ne işçiyi mutlu eden, ne işvereni mutlu eden bir rakam çıkmıyor. Mesela asgari ücret Ocak’ta en son belirlendiğinde 17 bin 2 lira diye belirlendi. İşveren ortalığı ayağa kaldırıyor doğal olarak kendi penceresinden, ‘ben bunu nasıl vereceğim’ diyor. Tamam işveren mutsuz anladık bari işçi mutlu olsun ama daha 4 ay geçmeden açlık sınırının altında kalan bir ücret olmuş oldu. Temmuz’da asgari ücret artışı olmayacak. Eskiden en azından bir beklenti vardı; 3-4 ay acı çektik ama sonra Temmuz’da bir daha güncelliyoruz, birkaç ay da oradan kurtarıyoruz’ diye işçinin bir hesabı vardı. Şimdi seçimler bitti artık, seçimler bitince iktidar ‘daha artış falan yok’ dedi. Türkiye’de yoksulluk, açlık endeksleri var. Bence sefalet endeksi, sefillik endeksini de koymamız lazım, ciddi anlamda sefaletle yaşayan yani açlığı falan geçtim sefaletle sefillik içinde yaşayan bir toplum oluşturuluyor. İktidarın buna hiçbir çözümü yok, bunun karşılığında bununla ilgili pazarlık yapması gereken o sendikal faaliyetleri sürdüren örgütler de hiçbir çözüm ortaya koymuyor. Dolayısıyla sendikalar tamamen içi boşaltılmış hale geldi” dedi.